Evden her fırsatta kaçan küçük bir çocuğun
annesi hiç de telaşlı ve endişeli değildir çünkü
onu hemen, karşıdaki müzik aletleri satan
dükkânda, piyanoların ayaklarının dibinde
bulacağını bilir. O çocuk için müzik ve piyano
sevdası, hiç tahmin edemeyeceği bir yaşamı
bahşeden derin bir tutkuya dönüşecektir.
Hariciye görevlisi olmak isteyen bu İzmirli
genç, babasının ölümü üzerine kendini
pavyonlarda müzik yaparken bulur. Ancak bu
şehir ona dar gelir ve İstanbul macerasına
atılır. Muazzam hevesi müthiş bir gayrete,
mücadeleye dönüşür ve bugün hasretle
andığımız Ferdi Özbeğen yıldızlaşır.
İçten bir saygınlık ve zarafet eşliğinde
söylediği şarkıları, müziği icrası ve sahnesiyle
insanların hoşça vakit geçirmelerine,
eğlenmelerine, mutlu olmalarına adanmış bir
ömürdür Ferdi Özbeğen. Kendi orkestrasıyla
İstanbul’un en gözde otellerinde başlattığı
müzik ve eğlence tarzı, klasik müzik orkestrası
eşliğinde Şan Tiyatrosu’nda verdiği halk
konserleriyle kitlelerle buluşmuş, çoksatan
plak ve kasetleriyle ülkede, bir dönemin kültür
yaşamının baskın katmanı olmuştur.
Gazeteci, müzik ve sahne sanatları
organizatörü Ali Rıza Türker dostu Ferdi
Özbeğen’nin hayatını anlattığı kitabı Şöhret
Dediğin ölümünün sekizinci yılında sanatçıya
bir vefa borcudur.
Anneciğimin bu seneki yaş günü hediyesi idi bu kitap bana. Önce kitabın reklamını görmüş, aramış bulamamış. Sonra gidip sipariş vermiş ve gelince de teslim almış. Şarkılarına hep severek eşlik ettiğim (maalesef) rahmetli Ferdi Özbeğen’in yaşam ve kariyer yolculuğunu sanki yine onun sesinden dinler gibi okudum kitabı. Dost ve tanıdıklarının yazmış oldukları kısa hatıralardan ise, sahnesinden taşan beyefendi kişiliğini tekrar sevgiyle hatırladım. Böyle naif sanatçılara hanidir pek rastlanmıyor artık. Kendisini sahnede izlemeyi çok arzu etmiştim, fakat kısmet olmadı. Mekanı cennet olsun.